Thursday, July 14, 2005

TATİL HABERLERİ...

Tatil yapmayı beceremeyenlerdenim... Her sene tatil programları yaparım, bazen gittiğimde olur ama sıkılır 3 gün sonra dönmeye kalkarım; yada planladığımın tersi istikametlere hareket ederim. Biraz arızalıyım... Alternatif sınıfın yaz eğitim kampından yeni döndüm... 18-24 Temmuz tarihleri arasında, Erdek de Otistikler Derneğinin 10.Entegrasyon yaz kampı yapılacak. Bende Tiyatro atölyesi yapmak üzere orada olacağım... Hem çalışıp, hem tatil yapmak benim gibi işkolikler için daha uygun sanırım... Aslında çok da heyecan verici, tiyatronun tatil tarihiyle bir türlü uymayan bu kamp, hayatımın çok da kritik bir zamanında iyi bir zamanlamayla önüme geldi, bir atölye ihtiyacıda olunca hayır diyemedim; üstelik uzun süredir görmediğim bir kaç öğrencimde orada olacaklar aldığım haberlere göre. Yani ADA Programım 24 ünden sonraya kaldı, provalar hemen başlamazsa birazda Sapancaya gidilecek sanırım, yada biraz anneyle yazlığa ... Ama hayatımı programlamak tabiatıma aykırı, belli olmaz... Dönünce ilginç geçeceğini tahmin ettiğim kamp anılarımı yazarım diye düşünüyorum, görüşmek üzere,sevgiler.......

Sunday, July 03, 2005

MALUM KIRIM TURNESİ...

Her ne olursa olsun seyahat etmeyi severim... Turnelere bayılırım... Ancak bu kez ‘iyi şeyler’ ve ‘kötü şeyler’ vardı... Görüşebildiğim dostlara epey bir anlattım,bakmayın çok eğlendik, görüşemediğim ve merakta olan dostlara ve orta noktadaki gurubuma da buradan bir Kırım turnesi hatırası yazıyorum, sevgiler...

İYİ ŞEYLER...
*Puşkin Tiyatrosu:
Kerç’in belki de tek meydanın da nefis bir bina ve Kerç de aldığım en güzel koku Puşkin tiyatrosundaydı: tiyatro, tiyatro kokuyordu bina, nefisti, çok tarihiydi, çok eskiydi, çok heyecan vericiydi... (en azından benim bildiğim tek meydanında yinede başka bir meydanı olduğunu sanmıyorum...)
*Oda arkadaşım: Sigara içmeyen biri olmasına rağmen yatakta bile sigara içmeme izin verdi, bir kere of demedi, hastalandım bana baktı, sabahları beni kahvemi hazırlayarak uyandırdı, Rusça bildiği için aç kalmamızı engelleyecek alışverişler yapabildik, bütün eşyalarını benle paylaştı, çok akıllıca ve uyanık davrandı her konuda; mesela su borularındaki sesleri takip ederek bitlenmeden önce sıcak suyu yakalamamızı ve turnenin 4. Günü yıkanmamızı sağladı, huzurluydu, beni yatıştırdı, güzel sohbetler oldu, bana sosyalist rejimi ve Bulgaristan da geçirdiği günleri anlattı; çok etkileyiciydi. Teşekkür ederim Sibel, çok teşekkür ederim......
*Deniz bisikleti: Neredeyse antikaydı; katamaran mantığıyla yapılmış, vitesli komik bir aletti. 1 Saatine 6 gırivna vererek koyun öbür ucuna kadar gittik Sibelle, inanılmaz güzel bir kayalık vardı denizin içinde, bizden başka kimsenin gittiğini sanmıyorum.
*Ara sokaklar: Heybeli adaya çok benzeyen, dar her birinin meydana ve denize açıldığı sokaklar vardı. Bol, bol fotoğraf çektim ve bir gece Erol hocayla sohbet ederken Rusların Bizans dan dolayısıyla yunan kültüründen (biliyorsunuz bu Atlantis’e ve Mu ya kadar gider...), nasıl etkilenmiş olduklarını dinleyince neden bu kadar Heybeli ye benzediğini anladım. Rusya da Rum evleri... Heybelide bizim evimiz ve Eftelya... Kerç de Hakanı, kardeşimi özledim... Birkaç gün sonra Heybeli de kalan son şişe Rus votkasını içiyor olacağız...
*Puşkin tiyatrosun da oynamış olmayı tercih ederdim ama maalesef şehrin biraz dışındaki Karabela tiyatrosunda oynadık; güzel oyun oldu. Gittiğimiz Festival AGONES festivali; bir antik oyunlar festivali ve ülkeye 2 ödülle döndük...
*Karabela Tiyatrosundaki Rus masallarının resmedildiği tablolar müthişti, halılarda öyle... Duvar kenarında beni öylece bıraksalardı saatlerce orada kalabilirdim.
*Tercihlerimde bir değişiklik yaratmadı ama hayatımda bu kadar güzel kadını bir arada görmedim. Bu maddeyi iyi şeyler listesine alıyorum çünkü sanat eseri gibiydiler. Benim boyumda bir tek kız gördüm oda sanırım 11 yaşlarındaydı. Bizim ekibin bütün kızları Hobitler şeklinde dolaştık... Ekibin erkeklerini şehirde bulmak her zaman kolay oluyordu salyaları takip ediyorduk. Bu da iyi bir şey sayılır, böylece hiç kimse kaybolmadı...
*Vişneli votka: Votka sevmiyorum, içkiyle de aram pek hoş değil ama votka içmeden dönülür mü dediler, son gece içtim, e havyarsız olur mu dediler yedim; iyi sayılırdı ama bir daha havyar yiyeceğimi sanmam....
*Bulgur pilavı: O kadar aç kaldık ki; Kırımlı Türklerin son gün ikram ettikleri bulgur pilavını unutamam... Ağladığımı söylemekten asla utanmıyorum, gerçektir!!!
*Sanat KERÇ de günlük hayatın bir parçasıydı... Her sokakta bir gösteri, herkesin elinde bir müzik aleti, tarih, mimari, sokak şarkıcıları, sokaklarda midillilere binen çocuklar, el oyması kolyeler haçlar, kiliseler, keman sesleri... Çok yoksullar fakat bizim asla sahip olamayacağımız bir kültürün içinde doğmuşlar ve buna sahip çıkıyorlar. Puşkin Tiyatrosunda Pygmalion seyrettim; bir oyundan çok bir dans gösrerisiydi ama müthişti...

KÖTÜ ŞEYLER:
*Berbat bir otelde kaldık: KİEV Hotel: Hayatımda böyle pislik görmedim, anlatamayacağım...
*Su yoktu, 1 kere sıcak su yakaladık, üst katlara hiç çıkmamış, dişlerimi bile şişe suyuyla fırçaladım.
*İlk gün otelde yediğim yemeğin ikinci lokmasında bahçeye koşarak, kusmaya başladım; bu tat ağzımdan hiç gitmedi ve dilim deki tat aklıma ne vakit düşse kusmaya devam ettim...
*Bir daha asla pişmiş hiçbir şey yememeye yemin ettim ve peynir, domates, ton balığı, kara ekmek ve kurutulmuş sucukla beslendim, a bir kez de patates kızartması yemişliğim vardır yalan olmasın... Bunlar tabii bulgur pilavından önce; bulgur pilavı çok önemli...
*Ruslardan hiç haz etmedim, kendimi ‘birazdan bizden sabun yapacaklar’ duygusundan hiç kurtaramadım.
*Bir Moskovalı Rus turistin ısrarla benle İngilizce konuşarak başlattığı ‘asılma’ operasyonu sırasında öyle korktum ki; 22: 00 da kaçarak otele döndük ve sinirsel olduğunu sandığımız ve 72 saat sonra geçirebildiğimiz bir alerjik durum yaşadım. Yüzümün sağ tarafı ve gözüm şişti tuhaf bir ödem oluştu ve uyuştu. Rus erkeklerine alerjim olduğu tespit edildi.
*Nemden, odadaki o pis kokudan ve sıcaktan neredeyse hiç uyuyamadım hatta 1 gece ağlamışlığım vardır. Yatağın içine parfüm sıkarak girdiğimizi hiç utanmadan söylemekten çekinmeyeceğim.
*Bu maddeyle birlikte bir yanlışı da düzeltmek isterim: Kırım Ukrayna ya bağlı bir muhtar cumhuriyettir. Başkenti eski adıyla Ak mescit yeni adıyla Simferepol dur yani ben Sivastapol filan diyip duruyordum Sivastapol Rusya da bambaşka bir yermiş, haberiniz ola... Ancak Kırımlılar kendi muhtar cumhuriyetlerinde bir azınlık gibi yaşadıkları ve özerkliklerini ele geçiremedikleri için, ha Rusya ha Ukrayna, ya Kırım... Bize de Türk boyu Tiyatrosu muamelesi yaptılar...
*Simferepol Kerç arası 3,5 saatlik bir kara yolu... Bize öyle bir otobüs tahsis ettiler ki Hint otobüsleri yanında hiç kalır bir kucağımızda tavuklar eksikti, bir de inek görünce durmadık. 3,5 Saatlik yolu 7-8 saatte gittik otobüs 5 kere su kaynattı, otobüsün içine dolan dumanda boğulmamak için kendimizi dışarı son kez attığımızda Kerç e 10- 15 km kalmıştı.
*Bu böyle uzar, gider... Kısaca böyle işte; şimdi tatil zamanı, sevgiler...