Wednesday, August 23, 2006

TUHAF BİR YAZDI...!

TUHAF BİR YAZDI...

Bahar tadı vardı bu yaz yazda.
Baharların aklı karıştıran, cesaretlendiren ama yanılgıya düşüren, saydam, kırılgan, silahsız tadı.

Bu gün bir arkadaşım artık yazmıyor musun dedi; ona bütün yaz neredeyse her gün; kafamın içinde, uykumda bile, hatta gecenin bir vakti sabaha karşı uyanıp, ilk bulduğum kağıda, ne geldiyse, ne olduysa sürekli yazdığımı söylemedim. Saçımda kalemlerle uyanıyorum, yatağımın içi, çarşaflarımın üstü hep mürekkep lekesi, korkulu korkusuz bir sürü cümle... Kimi bağlantısız manasız, kiminden bir öykü belki çıkar belki çıkmaz...

Bazen uyanıyorum ve uyurken yazdığım hiçbir şeyi hatırlamıyorum; çok üzülüyorum, hemen yeni bir cümle kuruyorum ama eskisine benzemiyor. Yine üzülüyorum... Ben yitip giden cümlelere hayranım bu yüzden kendimden çıkamıyorum...
Tuhaf bir yazdı; bir kısmı ‘su’ da geçti. Su beni düşündüren bişey. Hatta şöyle bir iddaam var; en güzel su da düşünülür!
Tuhaf bir yazdı; bir kısmı yolda geçti. Gitmeye bayılıyorum. Sürekli gidebilirim...
Tuhaf bir yazdı; bir kısmı durarak geçti. Durmaya bayılıyorum. Gitmeye başlamak için durmak gerekir...
Tuhaf bir yazdı; gitmek için durduğum ya da durmak için gittiğim...
Tuhaf bir yazdı; çok fotoğraf kaldı geriye; hiç biri çekilmedi.
Mesela; bir salıncaktayız... Karşımızda bir erik ağacı var. Ben erik ağacının bir kızılcık ağacı olmasını istiyorum. O kapamak istiyor gözlerini erik ağacına... Ben haksızlık bu diyorum kızılcığa... O diyor ki; keşke kızılcık olsaydı ama değil, erik işte bu basbaya...
Mesela; ‘ su ’ dan çıkıyorum ve mutluyum... Herkes kedi yavruları gibi ıslak, üşümüş, ben yine de atıyorum kendimi suya, yorgunum ama iyileştirmiyor beni ayaklarımın değdiği hiçbir yer, en iyi su da düşünür insan, en iyi su da üzülür, ısınmak kolay...
Mesela; berbat virajlı bir yoldan iniyorum uzak bir şehirde; yetişmem gerekiyor ama yakınım ölüme ne zamandır biliyorum, korkuyorum ama yinede korktuğum ölüm değil, gülümsüyorum ama yine de acıyor içim... Bir serçe giriyor içeri, arabadan içeri, arabanın camından içeri, duramıyorum, korktuğum kendimin ölümünden çok onun ölümü elimde değil...
Mesela; bir bahçe... iki bahçe... bahçelerin hepsi aynı bahçeyi açıyor içimde... Hiçbir bahçenin sahibine diyemiyorum ben çok uzak başka bir bahçeye aidim diye...
Mesela; adadayım. Ben yarı adalıyım. Hem yaz, hem kış adalıyım... Ama adada hep yaralıyım... Uyanıyorum her sabah kilisenin çanıyla oysa hiç gidemiyorum o klisenin yanına, bahçesinden geçiyorum sabahları ekmek almaya, ama son dua mı bir klisede bıraktım, kıyamıyorum duamı geri almaya..

Yani tuhaf bir yazdı; çok yazdım. Özel istek üzerine bir takım saçmalıkları şimdi buraya da yazacağım; güzel okuyun, güzel uyuyun. Ben okuyamıyorum, ben uyuyamıyorum şu sıra... Gece yazıları bu yazın yazılarıdır... Hoşçakalın

No comments: