Sunday, July 24, 2016

"Yazıyor musun?..." dedi.

" Yazıyor musun?..." dedi.
Dedim " ... yazamıyorum."
Neden dedi mi hatırlamıyorum ama ben; yazmak biraz gece işi, çocuk erken kalkıyor, işte ben de bu sıra yorgun muyum neyim sanki gibi bişeyler geveledim. Geveleyince de bi tuhaf duruyor bende. Sonra o tuhaf hale takılıyorum çünkü hoşlanmıyorum o halden ve düşünmeye başlıyorum. Niye yazamıyorum ki ben?
Kafamın içinde kanallar var gibi. Kanalları sarmaşıklar kaplamış sıkıp sıkıp bırakıyorlar düşüncelerimi. Düşünmekten yoruluyorum. Çimene, toprağa basmam, suya girmem, akşamüstü güneşinde serilmem gerek. 48 saate razıyım. Zihnim kesintili bir akışta. Onu özgür bırakmak için biraz " hiç" leştirmek gerekiyor. Bunun için bir miktar bedeni dinlendirmek... Ben de böyle yürüyor.
Yapmam gereken işleri sıraya koyuyorum. Çalışmak, okumak, yazmak için süre alıyorum. Duruyorum önce, öylece....Sonra  başlıyorum ve hız alıyorum.
Yaptığım tatil planı çöp olunca; bir defans geliştiremedim. Gün geçiriyorum ve yazamıyorum.
Tam olarak bu yüzden yazamıyor ve çalışamıyorum işte. Tam olarak böyle.
Akşamları Masal Denizi uyutup, balkonda denize karşı yazacaktım, arada durup çıplak ayak çimlere basacaktım... Tım tım tım dım dım dım....
Yeni bir yer bul kendine Yonca!
Ne yeri!!!
Daha gözlüğünü bulamıyorsun Yonca!
Gözlerim yaşlandı evet. Göremiyorum.
Evde okuma gözlüğünün her yerde olabilme ihtimali...
Of iki satır okur yatardım nerede ki bu gözlük şimdi.
Yok arkadaş yedekli olmalı şu okuma gözlüğü. Birini bi yere sabitleyeceksin. Çivi çak, bi aparat yap as o hep orada kalsın. Abi geçen gün ayakkabılığın içinden çıktı yeminle!!!
Masala ayakkabılarını giydirirken ki bu bazen zor bir iş olabilir, elimin kenarıyla oraya koymuşumda hani, arkaya kaçmış filan.
Otur bi sigara iç, gözlüksüz de yazamıyorumki artık pof, gevşe bi daha ara. Bak çok da yorgun değilsin bu gece, yazarsın kızım bu gece sen  iki satır...
Oysa ne çok fotoğraf var kafanda kalemini ittirip duran Aynalar Kavmine dair.
Aşkın görünmez kamburları vardır diyor bir karakter.
Diğeri  hani kuş gibi uçmaktı diyor.
Sen o kamburlarla uçmayı becer de o vakit gör diyor aşkı.
Ari Amca söylüyor olmalı bunu.
Zira anca onun gibi  yaş almışlar bilebilir sevebilmeyi o kamburlara rağmen ve ancak yaş almışlar.......................
Aha yazdım işte.
Hadi canım ne yazdın!!!
Kambur güzel metafor da bi yere varamazsın kızım buradan, asıl söylemek istediğin bu değil. Olmadı bu. Yazma sen, kitap oku bu gece.
Şu gözlüğü bi bulsam....

Gecelerdir elinde sürünen kitabıda bitir koy kenara. E haydi...
Gözlüğü bulamama olasılığı içimi daraltıyor.
................................... buldum. Barbi bebek evinin içinden çıktı. Barbilerin içinde kuzu gibi yatıyordu. Oyuncakları ayaklarımla ittirdim. Hiç toplayamayacağım. Oyuncak perileri istediklerini alıp götürsün. İdil' in şahane fikri; Oyuncaklarını toplamazsan oyuncak perileri onları istemediğini, artık onlarla oynamayacağını düşünüp ortada bıraktıklarını oyuncağı olmayan çocuklara götürüyorlar. Yiyeni var, yemeyeni var. Mimi yemez, Masal Deniz yemez. Hatta periler gerçek değil, biz onların gerçek olma ihtimalleri üzerinden oyun kurup, oynarken bu ihtimale yakın, oyundan çıkınca tamamen uzak dururuz; yani işimize geldiği gibi hallerinde olurlar. Bu yüzden Miminin oyuncaklarını İdil, Masalın oyuncaklarını Yonca toplar. Daha başka yöntemler işe yarıyor bu cinslerde de şimdi mevzuu bu değil.
Gözlük Barbi bebek evinin birinci katından çıktı. Doktor Barbiyle Bella' nın arasına sıkışmış.
Gözlükle ben birbirinizi bulana kadar uykum geldi.
Uyku da direnilecek şey değil, gelince üstüne atlamak lazım.
Yani yazamam ben arkadaş bu gece; çocuk erken kalkar, uykuyu almak lazım, sabahın körü güneş doğdu diye yatağımda zıplıyor sıpa. "Her gün doğuyor yahu, doğuyor işte her gün. Yeni bişey değil ki... Doğmuyor bana güneş bi kupa kahve içmeden çocuğum..."  filan diyesim geliyor da;  işte bak çocuk ne mutlu uyanmış öküzlük etme diyorum kendime. Aaaa öyle mi olmuş, ne güzel olmuş, ne güzel doğmuş, canım güneş,  cicim güneş diye saçmalıyorum karganın bokunu henüz yemediği saatlerde...

" Yazıyor musun?... dedi.
Dedim " ...........yazmıyorum"

E söyledim ya kafamın içinde kanallar, kanalları kaplamış sarmaşıklar, sıkıp sıkıp bırakmalar...
Aşkın kamburları vardır diyor bir karakter.
Cüce doğar diyor bir tanesi bazı aşklar...
Hiç kamburu olan bir cüce görmedim diyor biri.
Cüceler de aşık olur diyor öteki; olmaz mı hiç...
Gövdenin büyüklüğüne göre değildir aşk  diyor öteki.
Beriki sana mı kaldı diyor aşkı konuşmak.
Santimle mi ölçeceğiz kalbimizin çeperini.
Hududu mu var sevmenin?
Sorar biri  niye seviyorsun, neyini?
Apışıp kalırsın.
Bilirsinde dile getirmek istemezsin ya da hiç bilmezsin niyesini...
İkisi de olur...............

Aynalar kavminde bir aynanın önünde konuşuyor olmalı kız.
Ari amca böyle saçma sapan konuşuyor olamaz.
Anca adamın  " hayat ağacını" bir an için gözlerinde gördüğü için  peşinden giden,  o kapılardan geçmeyi göze almış, içinin o aşka hep direneceğini bilerek teslim olmuş o kız söyleyebilir bütün bunları...

Amannnnn söyletmeyiz olur biter.
Yazmak ne şahane şey. Bütün kararları sen veriyorsun:))))

Yat Yonca.
Bloğa koyarsın sen şimdi bu yazıyı, deli sanarlar seni. Hoş sansalar da umurunda olmaz. Zira başka türlü yazılmaz. Yazarsında işte. Çiçek böcek... Herkes zaten bi yazar, bi oyuncu, bi sanatçı, bi bişey bişey...
Kızım yat uyu...

Üstümde  şile bezinden yerler kadar bir gecelik, önü işli, çeyizimden kalma, annen köylü kadınlara yaptırmıştı. Senin için işledi kadınlar. Ne zamandır giymiyorsun. 70 lerin Türk anaları gibisin. Ortalığı toplar  -hoş oyuncakları ayaklarıyla ittirmezdi onlar-, lavabo daki iki bardağı elinde yıkar, hazır olsun diye kirlileri sabah çalıştırmak için makineye atar, yastıkları iki kabartır yatağa gidersin kızım sen. La senden bu kafayla yazar mazar olmaz. Bari iki satır okuyaydın.

Yat kızım yat, kokla kızını mis gibi, güneş doğduuuuu diye sen uyan önce, zıpla yatakta, kahvaltıya da şöyle güzel bi krep yap. Yumurtayı bi tek krebin, köftenin, yoğurt çorbasının içinde yiyor çocuk.

De haydi yat!

Y.

25  Temmuz 2016 / 01:51