Sunday, March 31, 2019

DİVAN

DİVAN.

Eskiden evimizde divan vardı. O divanların pileli etekleri olurdu. Mis gibi yıkar ütüler sererdi anneciğim.. Her gece yatmadan önce düzeltilirdi ki sabah kalkınca düzgün bulalım... Oturma odamız vardı bizim. Salona girilmezdi. Oturma odamızda divanlar vardı. İki tane , hayat onların üstünde geçerdi. Örtüleri eskidikçe yenisi dikilirdi. O divanlar çok güzeldi.
Komşu teyzeler Nivea el kremi kokardı hep. Hiç kot pantolon giymezlerdi. Akşam üstü 5 çaylarında hep etekli ten rengi naylon çoraplarıyla bacak bacak  üstüne atarak ince belli cam bardaklarını ojesiz elleriyle tutup birbirlerine yemek tarifleri verirlerdi. 
Sokak kapıları hep açık olurdu. Annem evde yoksa hangi komşuya gideceğimi bilirdim okul çıkışı. Benim favorim Türkan teyzeydi, mutfakta her zaman tazecik kurabiyesi ya da poğaçası olurdu okul çıkışları için. Zaten oğluna aşıktım. Karıncaların yuva yapışını izlerken evlenmeye karar vermiştik. Türkan teyzenin oğlunun üzerinde aslan baskısı olan bir tişörtü vardı. Onu giyince çok yakışıklı olurdu. İyice bi aslan kesilirdi gözümde. Yanaklarında  yazın artan çilleri vardı. Az konuşurdu Ufuk, ama biz anlaşırdık. Çok aşıktık.

Yaz akşamları biz sokakta oynarken babalar ikişer tek rakı atarlardı küçük çilingir sofralarında. Daha fazla değil. Anneler akşam yemeğinin bulaşıklarını yıkarken; babalar radyodan ya ajansı dinliyor ya da Müzeyyen Senar’a eşlik ediyor olurlardı. Babam arada alt kata anneme seslenirdi balkondan ; Halissss karpuzu dolaba koydun mu?  Halisss köfte at tavaya, Hüseyine göndereceğim balkondan.
Hüseyin amca fanatik Galatasaraylıydı. Babam Fenerbahçeli. Derbi maçlarından sonra duruma göre sokak kapılarına delik kova koyarlardı birbirlerinin çocuk gibi. Hüseyin amcaya cici baba diyordum. İsmimi o üflemiş kulağıma. Çok güzel içerlerdi bu adamlar. Her akşam 2 kadeh. Küçük tabaklarda az az mezelerle... Cici babam kulağıma ismimi okumak için 40 gün rakı sürmemiş ağzına. İsmimi kulağıma üflemiş sonra; Aliye demiş cicianneme, koy bakayım bi kadeh şimdi. Güzel adamlardı, bu adamlar. 
Kilimler  atılırdı sokak kapılarının önüne, anneler soluklanırken akşamüstü çocuklar dizlerinin dibinde azıcık oyuncakla kocaman oyunlar kurarlardı. 
Mutfaklardan hep güzel kokular gelirdi.  Hep... Can  çekmesin diye herkes çocukların ağzına bi parça kızartma atardı, bi lokma börek...Et kokutmak ayıptı. Et kızartırken pencere açılmazdı bizim sokakta. Ne güzel sokaktı. 

Babalar anneleri azıcık nazlasa, saçlarının iki telini insan içinde sevse annelerin yanakları al al olurdu. Yüzlerinde mahçup mutlu bir gülümseme, ellerini eteklerine siler gibi yapar, mutfağa kaçarlardı. Ah be ne güzel kadınlardı onlar...

Ramazanlar hele... O iftar sofraları, pide kuyrukları... Ne kıymetli idi o ilk zeytini besmeleyle ağzına atan babayı beklemek. Sucuklu yumurtalı, tarhana çorbalı sofralar. Anne beni sahura kaldır diye yalvarmalar... İlla teravihe gideceğiz diye tuttururduk biz. Bize beli lastikli uzun etekler dikmişlerdi bunun için . Sabah sokakta oynadığımız şortların üstüne çeker basma eteklerimizi abdest alırdık. Çok küçüktük, çok özenirdik, mahalleden bir kız secdede uyuya kalmıştı bir akşam. Güzelce alıp yatırıp üstünü örtmüştü büyükler. Giderken kucaklarına almışlardı.
11 ay rakı sofrasında oturan babalar içmezdi ramazanda, teravihe giden çocuklarının saçlarını okşar, ellerinden tutar camiye götürürlerdi. 
O günlerin hoşgörüsü kalbimi sızlatıyor bu gün.

Bir düğün dernek olsa nasıl tiril tiril giyinirdi herkes, bütün mahallenin gittiği düğünler en güzeli olurdu. 
Sinemaya, tiyatroya gidilirdi. Anneler yeminle döpiyessiz gitmezdi, babalar kravat takmayı severdi. Kolalıydı gömlekleri. Kol düğmeleri görgüsüzce değildi. Hangi parti onun partisiyse kol düğmesi o partinin düğmesi olurdu. Ya da yaka iğneleri. Şahlanmış beyaz at , 7 ok.  Kimse kimseye sen neden demezdi. Hiç böyle şeylerin kavgası edilmezdi. Fenerbahçe Galatasaray maçları için birbirinin kapısına delik kova bırakan adamlar seçim sonrası hiç dövüşmez. Demokrasi derdi. 

Ben çok özledim o sokağı, pileli örtülü divanları, o güzel mutfakları, o adamları, kadınları... 
Sevmenin, saygının gerçek olanını.

Bu gün oy verdim ben. Oy vermeye giderken azıcık düzgün giyinmeye çalışıyorum. Biraz makyaj yapıyorum. Kızımı güzel giydiriyorum. İpek başörtülerini hafifçe arkaya kaydıran, elleri nivea kokan kadınlar geliyor aklıma. Kolalı beyaz gömleğini gardroptan alışı geliyor babamın seçim sabahları gözümün önüne... Ayhan Işık bıyıklarını minik makasıyla kısaltışı. Devlete , Cumhuriyete duyulan saygının işareti idi büyün bunlar sanki. Kalplerine işlemiş gibiydi. Nakşedilmişti sanki her birine. 
Bu gün oy verdim ben. Masalın küçük ellerini tuttum. El ele mührün üstüne koyduk avuçlarımızın içini.
Çok özledim sokağımı bu gün ben...
Pileli gül desenli divanları...
Mutfaktan gelen kokuları...
Diz altı beyaz çoraplarımı...
Yemek tarifi defteri olan kadınları...
O güzel adamları, naif, neşeli  ama kuvvetli kadınları.

Babamı.