Saturday, April 23, 2005

AŞK LUNAPARKTA GONDOLA BİNMEYE BENZER....

Aşk lunaparkta gondola binmeye benzer...
Venedik de gondola binmekle ilgisi yoktur; bu romantik imgelemlerin hepsi ilizyondur,gerçekten uzaktır,kandırmacadır... Bizim yumuşak taraflarımıza iyi gelen görüntülerdir sadece...
Oysa AŞK serttir, keskindir,sersemletir...
Aşk; venedik gondollarına benzemez düz değildir, öyle su gibi akmaz...
AŞK aşağıda ve yukarıdadır; ortada sadece yukarı çıkmak ve aşağı inmek için sadece bir an durur.
Lunaparkta gondol a binmeden 5 saniye önce vazgeçmek istersiniz, başınıza ne geleceğini hisseder içiniz; ama yinede kendinizi gondolda bulursunuz; tıpkı aşka düşmeden önce olduğu gibi...
Lunaparkta gondol bindiğinizde; artık inemezsiniz, oturduğunuz kabinin demiri kilitlenir ve yavaşça sallanırsınız, bu salıntının hız almak için olduğunu bilirsiniz, korkarsınız ama salıntının tadını çıkartmanızı söyler içinizden bir ses... Çıkartırsınız sizde; ama kısa sürer; aşk en tepeye çıkmak ister, rahat etmez, durmaz, bırakmaz, diktir aşk, kısa anların dışında huzursuzdur, kördür...
Kördür çünkü kapatmak istersiniz gözlerinizi, tıpkı lunaparkta bir gondol a bindiğinizde kapatmak istediğiniz gibi...
Daha az korkmak için kapatırsınız gözlerinizi, aklınızın gördüğünü, içiniz görmesin diye kapatırsınız, kapatırsınız, kapatırsınız ki ; içiniz aksın ona, aklınız görmesin...
Lunaparkta gondola bindiğinizde; gondol kendi hızını bulduğunda durmasını istersiniz, bitmesini, kurtulmayı, kaçmayı, yinede kalırsınız, acının zevke dönüştüğü tuhaf bir keskinliği vardır, aşkında, gondolun da lunaparktaki...
Aşk kendi lunaparkını inşa eder, bir farkla... Lunaparkta herkes görür sizi, yüzünüzü, nasıl çığlık attığınızı, demirlere nasıl sıkı, sıkı tutunduğunuzu, nasıl yalvardığınızı, nasıl hareket ettiğinizi, nasıl edemediğinizi...
Oysa aşkta; seyirciniz yoktur... Gözlerinizin nasıl parladığını fark eden bir kaç kişi çıkabilir ama; içinizdeki çığlıkları kimse duymaz...
Kimse bilmez sizin gizli öznenizi, kimse bilmez parmaklarınızın olur olmaz yerlerde ensenize gidişini, yüzünüzdeki belli belirsiz gülümsemenin nedenini, kimse bilmez itaat eden, direnen, sabırsızlanan, teslim olan, başkaldıran bedeninizin içindeki arsız sersemliği...
Sadece o ve siz bilirsiniz o gizli bahçenin içindeki zehirli arsız bitkiyi...
Lunaparkta gondol a binmekle, aşık olmak arasındaki tek benzerlik: kabulleniştir.
Çaresiz kabul edersiniz; kollarınızı açar ve yürürsünüz, yoksa aşk, aşk olmaz...
Yada gondol dan kusarak inersiniz...
Yada aşktan mideniz bulanır...
Zaten insan oğlu ikiye ayrılır, gondol dan inip kusanlar, yada yeni bir aşktan çıkıp başını dik tutanlar, dizlerinin titrediğini göstermeyenler...
Gondol a binmeyi yeniden deneyenler ve ikinci kez asla binmeyenler...
Aslında üçüncü yolun farkına varanlar da vardır; onlar içlerindeki aşkı dönüştürmeyi seçerler...
Nasıl bitmiş olursa olsun aşk, aşktır...
Bitti diyince bitmez...
Kendine özel bir devamlılığı vardır...
Dönüştürmezsen canını yakar, kör bıçaktır, alnının çatına saplanır, kalbinden çıkar, kan akıtmaz...
Dönüştürürsen; gülümsetir, bağışlatır, affedicidir, yargısızdır, can acıtır ama izin verir ki kanın aksın donmasın içinde...
Kendimizden çıkan aşkı kendimize çeviririz böylece, aşk bizim onda gördüğümüz kendimize ait bir yansıma değil midir?
Aşk yerini bulur, bize geri döner böylece...
Ondan bize kalan, onu ne kadar sevdiğimiz, ya da ne kadar, nereye kadar sevebileceğimizin geçmiş ihtimalidir sadece...
Ben 3. yolu seçtim.... 3.yolu seçerim her zaman, gondol dan gülümseyerek inerim, midem ne kadar bulanmış olursa olsun...
Aşk bir anlık cesarettir, gondol a binmekte öyle...
Önemli olan gondol dan nasıl indiğindir...


NOT: Ertürk’ e aramda hiç kan bağı olmayan kardeşime...
22 NİSAN 2005 Küçük çiftlik parkında çok yıllar sonra yeniden gondol a binişimin tarihidir...
Bakınız bir gondol a binmek neler düşündürüyor insana...
Sende gördüğüm kendimde gördüğümdür... Böyle biline...

No comments: