Wednesday, October 24, 2018

HAİN SEKOYA!


Sekoya.
Uzak bir bahçenin sekoyası konuştu benimle geçen gece...
Ben penceremin önünde, hani geçen tırtıl bastı diye budanan ağaca bakıyordum. 
Sekoyalar bulundukları iklimin etkilerini değiştirebiliyorlar.
Zaman onlar için çok yavaş işliyor. 1 yılda  kozalak veriyorlar. Boyu uzun, çapı geniş, ömrü çok. Dev ağaçlar...
Geçen gece uzak bir bahçenin sekoyası konuştu benimle...
Ben evimdeydim, sekoya bir bahçede.
Dedi ki; bir gölge arıyorsan eğer; sekoyaların dalları yana doğru uzar.
Gölgeleri geniş olur. 
Ama altında maydonoz bile yetişmez bilesin... Güneş almazlar, dalları o kadar sıktır.
Eğer güneş istiyorsan alt dalları budaman gerekir. 
Oysa ben bir bank hayal etmiştim o sekoyanın altında. 
Üşürsün dedi sekoya. Kış geliyor, soğuk olur buralar.
Kareli bir iskoç battaniyesi hayal ettim hemen.
Olmaz dedi. Işık almaz dedi, karanlık olur buralar.
Hey allahım dedim. Bankın etrafına mumlar dizdim hemen, bir daireye aldım kendimi ışıktan.
Ah dedi Sekoya, nasıl eser rüzgar burada bir bilsen.
Hain Sekoya! 
Peki dedim. Fener alırım yanıma. Hatta battaniyenin altında kitap bile okuyabilirim o zaman. Ne kadar yakışır Rilke şiirleri sana. Dinlemek istemez misin, sana birazcık okusam?
Şiir sevmem dedi Sekoya. Uyuyakalırım bana bir şey okunurken. 
Horluyorsun da sen o zaman?
Ağaçlar horlamaz dedi Sekoya.
Her şeye bir itiraz. Her hayale keski, bıçak, balta.
Son bi şansımı deneyeyim dedim.
Sekoyacığım şöyle yapsak o zaman; en güneşli mevsimde gelsem ben sana. Oraların yazı yaz mıdır? Sözü söz müdür?
Güldü Sekoya.
Dedi ki; her Sekoya duyguyla ekilir. Her bir dalı duyguyla yetişir. Hem yukarı hem yana doğru genişler tam da bu yüzden.
Eğer bir Sekoyanın altında güneşlenmek istiyorsan en alt dallarını budaman gerekir. Bunu yapabilir misin?
En alt dalların kaç boydur dedim. Yetişebilir miyim?
Elinle yetişebilirsin, ama gönlünle de yetişmelisin. Her bir dalımı keserken, bir duygumu budayacağını bileceksin. Her duygumu alırken seninde bir şey vermen gerekecek. Verebilecek misin?
Cevapsız bıraktı beni Sekoya.
Sessizce çekildim hayalinin gölgesinden.
Bu gün tam da neredeyse 1 yıl önceki gibi bir hastanenin bahçesinde; karşıma çam ağaçları çıktı. Sekoyalara benzeyen. Geçen sefer bir serçe konmuştu bir hastane bahçesinde bir dala. Bu sefer ağaçların dibinde bir kara karga. 1 yılda 1 kez kozalak veriyormuş Sekoyalar. Dev gibi ağaçlarmış Sekoyalar. Ben hiç görmedim. 
Budanmış bir ağaç, sekoyalara benzeyen bir ağaca yaslanmıştı. Altına oturmak istedim, çok gürültü vardı. Neden hastanelerin bahçelerinde bunca gürültü olur? 
Herkes sessizce beklese ya dedim kargaya. 
Uçtu gitti karga. 
Ne ağaçla ne kuşla sohbeti beceremedim. 
Eve geldim gecenin bir vakti. İki kurabiye dişledim. Bonbonlu pijamalarımı giydim. 
Sekoyaya dedim ki; erkenden uyuyacağım ben bu gece. Vallahi yoruldum. Kemiklerim sızlıyor inan olsun. 
Yat uyu dedi Sekoya.
Güzel bi şey der diye bekledim... Ses etmedi. Biraz daha bekledim... Yine demedi... Lal olmuş Sekoya. Bi hışırdadı, iki gerindi. 
Sonra fısıldadı kulağıma...
Kökleri çok sağlam olur Sekoyaların. Bir dalı yeter yangında yağsa üstüne, yeniden kök atar filiz verir.
Ne kargalar bilir bunu, ne de serçeler... Sır.
Tamam dedim. Sır. Gülümsedim.............
Y.






YONCA İNAL

No comments: