Tuesday, May 24, 2005

O BİR PENGUEN Mİ, YOKSA KAYBOLMUŞ BİR JULİET Mİ?

Bazen önümüzü göremeyiz; görmemiz gerektiğini düşünürüz...
Bakarız, yine göremeyiz, aslında baktıkça göremeyiz...
Baktıkça, göremedikçe öfkeleniriz..
Aslında her zaman önümüzü görmemiz gerekmez...
Bir penguen olduğunu düşün; bir balkondasın, hadi Türk işi balkonun demirlerini hanım elleri sarmış olsun; mis gibi kokarlar bilirsin...
Üstünde ‘beyaz’ bir tütü bu kez... Ve saçların uzamış...
Bir Romeo beklediğinde yok üstelik, bir derdin var hayata dair...
Beyaz tütü giymiş bir penguenin bir balkonda ne işi var?
Ya da kendini penguen sanan bir Juliet niye tarihte kendini arasın her gece?
Bu senin tarihin mi, öyleyse niye korkar insan kendi tarihinden?
Herkesin geçmişi biraz karanlık biraz kanlı değil mi?
Bazen her şey bulanıktır, evet, bu doğru...
Ne istediğimizi biliriz ama oraya nasıl gideceğimizi bilemeyiz, bu doğru...
Bulanık bir suyun içinde ilerlemeye çalışan bir penguenin, balkonda Romeosunu beklemeyen bir Juliet den ne farkı var?
Her ikisi de komik değil mi?
Juliet in aşktan başka bir derdi olmadı; ya olsaydı?
O zaman bu kadar salakça ölmezdi şüphesiz...
Düşünsene ya çalışmak zorunda olsaydı Juliet, ya o kadar zengin bir ailenin kızı olmasaydı, varlığının sebebini aşkta aramasaydı sadece, bir sürü derdi olsaydı kendine, hayata, varoluşuna dair?
O balkona çıkabilir miydi?
Ya Penguen ola ki düştü bir oyunun içine, yazarın teki onu ‘taa Antartika dan...’ aldı getirdi koydu, biride oynadı bu rolü, pek de güzel oynadı, sonra büyüyünce bu penguenin bir çeşit Juliet olmayacağını kim söyleyebilir?
Yani Penguenlerden de Julietler çıkabilir diyorum!!!
Önemli olan Juliet olunca Penguen kalmayı becerebilmek...
Yani; penguen kalıp derdinin üstüne gideceksin arkadaş,içindeki Julieti de besleyeceksin ki buzlu balık pastasıyla falan, Öyle balkonlarda salak, salak hanımeli koklayarak ömrünü tüketmesin...

Bak buraya kadar her şey sana abuk sabuk gelebilir, ama pek çok mesaj içerir ha gizliden gizliye, ona göre okunmalı...

Şimdi ciddileşiyorum............................................................................................................................................................................................................................................çok ciddileşiyorum......

Biri yada birileri bir anda hayatımıza giriverirler...
Bazen isteyerek alırsın onları kapıdan içeri, bazen kendiliğinden olur, bazen de istemezsinde önceleri; olur a karşındaki dirayetli çıkar olmadık bir zamanda sevdiriverir kendini... Açılmadık kapıları açtırır sana, ‘bu kapı kapalı anca pencereden bakabilirsin...’ dersin bakmışsın ‘öteki’ kapıyı bulmuş içine sızmış bile...
Bence mesele kapıdan girdikten sonra başlar asıl; kalacak mısın, ne kadar kalacaksın, misafir mi edeyim seni yoksa kıvrılıp duracak mısın içimde bir yerlerde, hani buzdolabımın kapağını açabilecek misin istediğin gibi, ayakların üşürse benim çoraplarımdan birini giyebilecek misin gece uyurken, sızlanabilecek miyim sana, mızmızlanabilecek miyim, saçmalayabilecek miyim, ya sen bana? Dalga geçebilecek miyiz birbirimizle, abuk subuk konuşabilecek miyiz birbirimizin yanında, 4 filmi üst üste seyredebilecek miyiz, sıkılınca birbirimizden sıkıldım diyebilecek miyiz, hiç yargılamadan bakabilecek miyiz birbirimizin hayatlarına, omuz vermek gerektiğinde bir adım geride durabilecek miyiz, susmak gerektiğinde susabilecek miyiz, ben kendime bile fazla geliyorum şu sıralar dediğimizde yalnız bırakabilecek miyiz birbirimizi gitmeden, dost elinden bir kahveyi sevgili elinden bir kadeh şaraba tercih edebilecek miyiz zor zamanlarda?
Sınav içeri girmekte değil; içerde kalmayı becerebilmekte asıl, sonrası ne kadar içerde durabildiğinde...Derinlik bazen bir çift çorapta gizli, bazen bitmiş sigara paketine gitmeden önce sigara eklemekte, bazen de sıradan bir ‘Hindistan cevizine’ gülebilmekte birlikte...

Bazen biri yada birileri bir anda hayatımıza giriverirler...
Şüphesiz tesadüf değildir gelişleri...

Hoş geldin, hiç gitme hayatımdan, kalabildiğin kadar kal...
Hiçbir şey koymaz gayrı, dostun attığı gül yareler beni...
Bir gün gidersen habersiz git, sığ sularda bekletme beni...

No comments: